Önce yakın geçmişi kısaca bir hatırlayalım.
QNA, 23 Mayıs gecesi Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani'ye atfedilen "ABD'ye karşı ve İran'ı destekleyici" açıklamalar yayınlamış bunlar da kısa süre içinde medyada geniş yer bulmuştu..
Bundan birkaç saat sonra açıklama yapan Katar hükümeti İletişim Dairesi Direktörü Şeyh Seyf bin Ahmed Al Sani, QNA sitesinin siber saldırıya uğradığını duyurmuştu. Katar Dışişleri Bakanlığı da açıklamasında, QNA'nın siber saldırıya uğradığını ve yayınlanan haberlerin gerçeği yansıtmadığı, medya organlarından bu açıklamaları dikkate almamalarını talep etmişti.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan basını başta olmak üzere Ortadoğu'daki basın yayın organları yalanlamaları dikkate almayarak (tezgahın taşlarını döşemeye başlayarak) siber saldırı girişimini Katar aleyhine bir kampanyaya dönüştürmüştü.
Katar Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ise 25 Mayıs'ta düzenlediği basın toplantısında, medya üzerinden ülkesini hedef alan bir kampanya olduğunu belirterek, "Konuyla ilgili soruşturma devam ediyor ancak burada Katar'ı hedef alan bir kampanya olduğu açık ve biz de buna karşı koyacağız." demişti.
Bakanlık ayrıca, açıklamaların yalanlanmasına rağmen bazı basın organları tarafından kullanılmaya devam etmesini kınayarak, söz konusu yayınlara devam eden basın kuruluşlarının Körfez ülkeleri arasındaki birlik ve bütünlüğe darbe vurduğuna dikkati çekmişti.
Bakanlık açıklamalarının ardından Körfez ülkelerinden herhangi bir resmi açıklama yapılmamış, QNA sitesi, Katar Devlet Televizyonu, Katar basın yayın organlarının haber siteleri ve Katar merkezli haber sitesi El Cezire, Suudi Arabistan ve BAE'de erişime kapatılmıştı.
Perşembe’nin gelişini Çarşambadan belli eden bu gelişmelerden sonra; Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Mısır ve Yemen, "teröre destek vermekle suçladıkları" Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiklerini geçen Pazartesi günü (05/06) duyurmuştu.
Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn ülkelerinin hava sahasını Katar'a kapatarak, Katarlı diplomatların 48 saat içinde ülkelerinden ayrılmasını isterken, Katar'a karşı yapılan diplomatik ablukaya Maldiv Adaları ve uluslararası toplumca meşruiyeti olmayan darbeci general Halife Hafter destekçisi Libya Tobruk hükümeti, Moritanya, Senegal ve Çad’da katılmıştı.
İşin esas can acıtan yanı; ABD beslemelerinin Trump’un Suudi Arabistan ziyaretinde son şekli verilen tezgahtan sonra “Katar’ın teröre destek verdiğini” anlamaları.
Trump Riyad’da kılıç dansı yaparken bayram değil seyran değil bu ne hal diye düşünmüştüm.
Meğerse orada ABD’den ve Suudi Arabistan’dan bağımsız politika izleyen Katar’ı köşeye sıkıştırma planları yapılarak kutlaması da kılıç dansıyla gerçekleştirilmiş..
Yani onlar için hem bayram ve hem de seyranmış.
Esas mesele büyük şeytanı mutlu etmek olduğu için de operasyonun Ramazan’da yapılmasında hiçbir sakınca görülmemiş.
Bu vesileyle; bir siber saldırı sonucu puslu ortamda ABD aleyhtarı olduğu algısı oluşturulan Katar köşeye sıkıştırılırken, diğer yandan -daha önce DAEŞ’in hiçbir saldırısına muhatap olmamış- İran’ın kalbinde terör eylemlerinin gerçekleştirilmesi sıkıştırılacakların sadece Katar’la sınırlı olmadığını göstermektedir.
İran’ın Obama dönemindeki ABD ile balayı kısa sürmüştür.
Ve anlaşılmaktadır ki İran ile DAEŞ arasındaki birbirlerine bulaşmama -anlaşması- da sona ermiştir.
DAEŞ bir kez daha ABD’nin çıkarlarını gözeten bir maymuncuk olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
ABD terbiye işlerini DAEŞ’e havale etmektedir.
Bulaşmama sürecinde İran’ın Türkiye’ye karşı saldırgan bir dil kullandığını biliyoruz.
El altından PKK’ya destek verdiklerini de biliyoruz.
Kerametleri kendilerinden menkul bazı İran’lı generallerin Türkiye’ye tehditlerini unutmuş değiliz.
Ama biz onlar gibi fırsatçılık yapmıyoruz.
İşte bu nedenle Katar krizinin patlak verdiği, Tahranda bombaların patladığı gün İran Dışişleri Bakanı Zarifi soluğu Türkiye’de aldı.
Çünkü biliyordu ki Türkiye güçlünün değil, mazlumun ve masumun yanındadır.
Ve Türkiye Cumhuriyeti vefalı/mert bir devlettir.
Siber saldırıyı tezgahlayan ve uygun ortamı oluşturan ABD’nin yönlendirmesiyle Katar’ı boğmaya çalışan sözüm ona Müslüman ülkelerin esas hedeflerinin İran olacağı Trump’un görev gelmesinden sonra saklamak gereği duymadan verdiği mesajlardan belliydi.
Bu arada; ABD’nin bölgede ibrikçiliğini yaptığı için kendisinde güç vehmeden Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dışişleri Bakanı Enver Muahmmed Gargaş Twitter hesabından yaptığı açıklamada, Katar'ın 'Türkiye ve İran'dan yardım talep etmesinin', krizde 'yeni bir trajik sayfa açabileceğini' iddia ederken "Kafa karıştıran, kafası karışmış kardeş ülkenin krizi tırmandırması ve 2 Arap olmayan ülkeden yardım talep edip, bir tanesinden de askeri koruma istemesi, krizde yeni bir trajik ve komik sayfa açabilir" kehanetinde bulunmuş.
Ağzından çıkanları kulaklarının duymadığı insanların bakan olduğu, ABD’nin ağzına bakarak iş çevirmenin onur olduğu bir ülkede Enver M.GARGAŞ gibi yalakalar bulmak zor değil.
Katar’ın Türkiye ve İran’dan yardım istemesi trajik ve komik ama ABD’nin koynunda bitlenip onun emir ve talimatıyla bir başka Müslüman ülkeyi boğmak islami değerlere uygun..
Almanya, Belçika, İsviçre, Fransa, Hollanda teröre, desteğin kralını veriyorlar.
ABD gözümüzün içine baka baka uçaklar dolusu son teknoloji ürünü silahı PYD’ye veriyor.
Nato gözümüzün içine baka baka PYD’ye desteğini ilan ediyor.
Şimdilerde militan bulmakta zorluk çeken terör örgütüne militan temin servisini de hizmete soktular.
Ama kimse bu ülkelere yaptırım filan uygulamıyor/uygulayamıyor..
Birleşmiş Milletler denilen örgüt öküzün trene baktığı gibi bakıyor.
Çünkü akan Müslüman kanı ise bunda bir sakınca yok.
Hatta ne kadar çok akarsa o kadar makbul.
ABD’nin, AB’nin ve Nato’nun terör ve teröriste desteği kabak gibi ortada iken gıklarını çıkartamayanlar birden bire din kardeşi oldukları Katar’ın teröre destek verdiğini fark ediyorlar.
Ve garibim Katar bir gecede Terör destekçisi oluyor.
Suriyeli mülteciler için kılını kıpırdatmayan Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinden iş adamlarının Riyad ziyaretinde Trump’a eşlik eden kızı İvanka’nın Kadın Girişimciler Fonu adlı vakfına 100 milyon dolar transfer etmek için söz vermeleri onları teröre destekçi olmaktan çıkartıp-cici çocuk- yapıyor.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Mısır'ın yayınladığı ortak bildiride, Katar'ın desteklediği aralarında Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi'nin de olduğu 9 ülkeden 59 kişi ile 12 hayır kuruluşunun "terör listesine" alındığı bildiriliyor.
Yani teröre destek verdiği gerekçesiyle boğulmaya çalışılan KATAR’ın suçu 59 kişiyle 12 hayır kuruluşuna destekten ibaret.
ABD’nin AB’nin, NATO’nun teröre ve teröristlere verdiği destek yanında devede tüy bile değil.
Terör desteği bahane..
Birincisi; Katar ABD’ye, Suudi Arabistan’a Mısır’a yatıya kalacak kadar “bağlı/bağımlı” değil.
Bölgesel ve küresel konularda bu çete ile aynı masada oturmuyor.
İkincisi; Bugün dünyanın en büyük sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatçısı olan Katar yılda 106 milyar metreküp LNG ihracatı ile bu alanda dünyada ilk sırada yer alıyor.
Bu ihracattan elde etiği gelir ise büyük şeytanın/avantacıların ağızlarını sulandırıyor.
Senaryo aylar önce yazılmış.
İnfazı gerçekleştirmek te ABD beslemesi/yalakası Müslüman bozuntularına bırakılmış.
Ucuz Müslümanların yaptıkları en iyi şey ise tarihteki onlarca örnekten de görüleceği üzere kardeşlerini sırtından vurmak.
Romalı Brütüsün adı çıkmış..
Ucuz Ortadoğulu Brütüs’ler ona rahmet okutuyor.