İtalya'nın başkenti Roma'da bir araya gelen Avrupa Birliği liderleri, birliğin temellerinin atıldığı Roma Antlaşmaları'nın 60. yıldönümü töreninde, Vatikan'da Papa Francesco ile görüştüler.
Papalık Sarayı'nda gerçekleştirilen Haçlı zirvesinde, Brexit kararı alan İngiltere dışındaki 27 AB'ye üye ülke lideri ve AB kurumlarının temsilcileri boy gösterdi. AB liderlerine ve temsilcilerine seslenen Papa, AB'nin büyük krizlerle karşı karşıya olduğunu itiraf ederek, reform çağrısı yaptı.
Avrupa Parlamentosu'nda 2014 yılında yaptığı konuşmada da karamsar bir tablo çizerek AB'yi artık doğurgan olmayan bir büyükanneye benzeten Papa, “Avrupa yaşlılık hastalıklarından mustarip. 60 yaş kendimizi sorgulamaya çağrıldığımız kritik bir yaştır. AB'nin de bugün kendisini sorgulaması, yaşın kaçınılmaz olarak getirdiği hastalıklarını tedavi etmesi ve yeni yollar bulması gerekiyor” dedi.
Roma Antlaşması'nın 60 yıl önce imzalandığını, ancak dünyanın artık çok değiştiğini belirten Papa, “Avrupa kurumları bugünün krizlerine cevap verebilmek için insanı merkeze almalı, AB bir kurallar ve protokoller bütününden ibaret değil” şeklinde kulağa hoş gelecek cümleler kurdu.
Papa Francis bu görüşme esnasında bir de itirafta daha bulunarak, “Altmış yıl sonra Roma'ya dönmek, sadece geçmişi hatırlamak değil, aynı zamanda yaşadığımız günün önemini anlama ve yeniden yaşama arzusunu da ifade ediyor. Ancak biz geçmişi bir tarafa bırakın yaşadığımız çağı bile anlayamıyoruz” şeklinde konuştu.
Avrupa'nın yaşadığı sorunları anlatırken ekonomi krizleri, ailesel krizler, kurum krizleri ve göç krizlerini örnek verdi.
Yazılı ve görsel medya organlarında yer alan fotoğrafa bakıldığında görülen gerçek şudur ki Avrupa Birliği kelimenin tam anlamıyla bir Hristiyan örgütlenmesidir.
Vatikan’da bir araya gelmeleri de tesadüf değildir.
AB ile örgütsel bir bağı bulunmayan Papa ile 27 üye ülke ve AB kurumlarının temsilcilerinin Vatikan’da bir araya gelmelerinin nedeni de bu Hristiyan yapının açıkça ortaya konulmasıdır.
Buradan bizim için çıkartılacak sonuç ise asla böyle hastalıklı bir yapının bizi içine almayacağı ve 56 yıl yıldır yaptığı gibi kapılarda süründürmeye devam edeceği gerçeğidir.
Bu; sabrın sonu selamettir diyerek geçiştirilebilecek bir bekleme/bekletme değildir.
Artık bıçak kemiğe değil kemiğin iliğine dayanmıştır.
Sabır taşı da çatlamıştır.
Terörün her türlüsünü en ahlaksız bir biçimde destekleyen ve teşvik eden, teröristi besleyen, yücelten ve atlarını itlerini üstümüze salan AB ile bir işimiz kalmamıştır.
Bize demokrasi, insan hakları, fikir ve ifade özgürlüğü nutukları çeken AB’nin; uşaklıklarını yapmayanlar için hiç bir hakkı kabul etmediği görülmüştür.
Dini ve milli değerlerimize kuduz köpekler gibi saldıranların, darbe gibi dünyanın en alçakça ve ahlaksız fiilini teşvik edip destekleyenlerle, halkın iradesine saygı duymayanlarla, koyunlarında besledikleri ve üzerlerine titredikleri darbeciler tarafından öldürülen şehitlerimizin, yaralanan gazilerimizin kanından sorumlu olanlarla, bölücü katillere gösteri izni verip her türlü kini nefreti ve hakareti kusmalarına göz yumarken Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanına, Başbakanına ve Bakanlarına kısıtlama getirip hakaret edenlerle artık hiçbir işimiz kalmamıştır.
Değil ortak yürünecek bir yol, ortak yürünecek bir metre bile kalmamıştır.
Sömürgecilik damarları kabarmış, haçlı zihniyeti hortlamıştır.
Düşmanlık bu kadar pervasızca sergileniyor ve saldırı bu kadar aleni yapılıyorsa –artık Türkiye’yi diledikleri gibi yönetememe-korkularının büyüklüğündendir.
Bunlar müttefik filan değildir.
Hiçbir sözlerine güvenilmez.
Bizzat Papa’nın da itiraf ettiği gibi geçmişi bir tarafa bırakın yaşadığımız çağı bile anlamaktan aciz, hastalıklı ve yeni tedavi yolları bulması gereken bir yapıyla işbirliği yapılamaz.
Onlar hasta adam dedikleri ”geçmişteki” yapıları özlüyorlar.
Oysa şimdi kendileri “hasta”..
Faşizm iliklerine işlemiş.
Nazizm metastaz yapmış.
O kadar hastalar ki uluslararası hukukun, antlaşmaların ve teamüllerin ırzına geçmekten utanmıyorlar.
O kadar hastalar ki PKK paçavrası kent meydanlarında dolaştırılırken Evlere Türk Bayrağı asılmasına tahammül gösteremiyorlar.
Ve o kadar hastalar ki bu büyük devleti bu büyük milleti yıkmak, bölüp parçalamak için elleri kanlı katillerden, cübbeli farelerden, eşlerinin ardına saklanan soytarılardan ve beslemelerinden medet umuyorlar.
Oysa bu millet tarihin hiç bir döneminde diz çökmemiş.
Eceli gelen it cami duvarına işermiş.
Bunlar mihraba işediler.
Elbette bunun bir faturası olacaktır..
Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavarın zevaline az kaldı.
XXX
Medyada yer alan haberlere göre; Modacı Murat Aytulum’un, Mercedes Fashion Week İstanbul kapsamında düzenlediği defilede mankenler podyumda yarı çıplak yürürken Salavat-ı Şerif okunmuş.
Modacı denilen kişinin neye inandığı, neye inanmadığı bizi ilgilendirmez.
Keza; transparana meraklı olması ve defilelerinde ön plana çıkartması da bizi ilgilendirmez.
Ama bizim inancımızın temel değerlerini ve Peygamberimize (SAV) saygının en özel ifadesini transparan meze yapması bizi ilgilendirir, ilgilendirmelidir...
Kimse inançlarımızı ve dini değerlerimizi kafasına göre kullanamaz.
Sadece İslamiyet için değil hiçbir dinin inanç ve değerleri pervasızca kullanılamaz.
Kullanılmamalıdır.
İnanıp inanmamak serbesttir ancak insanların inançlarına ve değerlerine saygısızlık suçtur.
Modacı olduğu iddia edilen kişi yaptığı bu densizlik nedeniyle Müslümanlardan özür dilemelidir.
Diyeceksiniz ki belki de salavat-ı şerifenin ne anlama geldiğini bilmiyordur.
O zaman hukuk içinde öğretilsin ki bir daha bilmediği işlere burnunu sokmamayı öğrensin.
XXX
Haklarında yakalama kararları çıkartılmış, mallarına el konulmuş, adaletten kaçarak gittikleri yerde ihanetlerini sürdüren futbolcu görünümlü darbeci çete mensubu darbeci hainleri içinden temizlemediği gibi atılmamalarını İzmir Marşı ile kutlayarak şehitlerimizin kemiklerini sızlatan darbesever genel kurul üyesi vatan hainlerine tolerans gösteren Galatasaray Kulübü ile bir gönül bağım kalmamıştır.
Darbeci genel kurul üyelerine vatan hainlerini alkışlayacak kadar pervasız davranma hakkı veren ve onlara tolerans gösteren aciz yönetime yazıklar olsun.
Bir büyük kulübün bazı genel kurul üyelerinin darbeciler safında yer alacak kadar ihanete ortak olmaları utanç vericidir.
Bu utancın hesabı sorulmalıdır.