Bilindiği üzere geçen hafta Ankara'da, belden aşağısı tutmayan gazi Jandarma Astsubay Çavuş Muzaffer Oktay ve sol bacağını kullanamayan gazi Jandarma Uzman Çavuş İbrahim Kızılkaş, trafikte çıkan 'yol vermeme' tartışmasında diğer araçtaki 6 kişinin saldırısına uğrayarak darp edildiler.
İki gazi ve otomobilde bulunan yakınları, kendilerini takip eden 6 saldırgan tarafından sığındıkları bir benzinlikte acımasızca dövüldüler.
Gazi Jandarma Uzman Çavuş İbrahim Kızılkaş, "Yaşadığımız olayda şunu sorabilirsiniz? 'Siz onlara lamba mı yaktınız sellektör mü yaktınız?' Yapmadım. Öyle bir olay yaşandı. Başımıza geldi. Keşke gelmeseydi. Ben bu vatan için yine savaşırım. 6 yıl boyunca uzman çavuşluk yaptım ve yine giderim. Benim 2 yaşındaki çocuğumdan ne istediniz? Benim oradaki şehit bayrağım yok. Sen ondan ne istedin? Her şey tamam sen ondan ne istedin? Başka diyecek bir şeyim yok. Durum böyle. Sağolsun herkes yanımızda. Türk Milleti yanımızda. Bunu hissettirdiler. Allah razı olsun. Biz onlar için yerlerde çatışıp yaralandıysak... Kimimiz şehit kimimiz gazi olup bir yerlerimizi kaybettiysek... Onlar da bizim değerli olduğumuzu anlattılar. Allah razı olsun Türk milletinden." dedi.
Muzaffer Oktay ve İbrahim Kızılkaş ile yanlarındaki aile bireylerini darp eden 6 kişi gözaltına alındı. Emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen şüphelilerden Tamer Görkem ve Doğan Çiçek tutuklandı, B.Y., O.S., E.K. ve B.Ö. ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
Trafikte yol verme meselesinden kaynaklanan ilk saldırı değil bu.
Yıllarda gözlerini kan bürümüş öküzler ne kural dinliyor ne hak.
Üstünüze üstüne araba sürüyorlar, kırmızı ışık umurlarında olmuyor, hız limitlerini ve takip meselesini iplemiyorlar.
Sanki yolları babaları yaptırmış, sanki geçiş üstünlükleri var..
Kuralsızlıklarına tepki gösterdiğiniz zaman da saldırıya uğruyorsunuz.
Ancak bu numunelik tiplerin vatana hizmet uğranda sakat kalan, başımızın üstünde yerleri bulunan gazilerimize saldıracak kadar insanlıktan çıktıklarını görmemiştik, duymamıştık.
Ne yazık ki bu da oldu.
O kadar alçaklar ki belden aşağısı tutmayan, sol bacağını kullanamayan engelli gazilerimize “hem gazi hem de engelli olduklarını söylemelerine” rağmen kuduz köpekler gibi saldırmışlar.
Hem de eşlerinin ve çocuklarının gözü önünde.
Ellerinde sopalarla sırtlan sürüsü gibi saldıran bu alçaklar, gazilerimizin aracına da zarar veriyorlar.
Yaptıkları bu alçaklık yetmezmiş gibi olaya tanık olan ve araçlarının plakasını alan benzinlik görevlisi dövmek için bir saat sonra istasyona tekrar geliyorlar.
Bu saldırganlardan sadece ikisi tutuklanarak dördünün serbest bırakılmasını anlamak mümkün değil.
Yaptıkları alçaklığın hesabı en üst sınırdan sorulmalı ki bundan sonra hiçbir alçak gazilerimize-engellilerimize el kaldırmayı aklından bile geçirmesin.
Bu saldırı sadece gazilerimize yapılmış bir saldırı değildir.
Bu saldırı gazilerimizin şahsında Türk Milletine yapılmıştır.
Bu nedenle darbeci alçaklarla gözü dönmüş bu alçaklar arasında hiçbir fark yoktur.
Gazilerimize uygulanan şiddet; üçüncü sayfa haberlerine konu olan şiddetle bir tutulmamalı, şiddet uygulayan hainlerin de özgür bir biçimde yaşayabilmeleri için kolunu bacağını kaybeden şerefli gazilerimize saldıranlar terör örgütü üyesi gibi yargılanmalıdırlar.
Bunun için de şehitlerimizin yakınları ve gazilerimiz için özel bir yasa çıkartılarak onlara pozitif ayrımcılık tanınmalıdır.
Nasıl ki 6284 sayılı Yasaya göre bir kadın şiddet gördüğü iddiasıyla başvurduğunda kanıtlaması gerekmeksizin yasada belirtilen tedbirler ivedilikle alınıyorsa (üstelik engelli olan) gazilerimize yönelik şiddet ve saldırılarda da bu tür özel tedbirler alınarak hak ve hukukları korunmalıdır.
Çünkü bu asil insanların ömür boyu engelli yaşamak bahasına yaptıkları vatan hizmeti karşısında onlara tanınacak pozitif ayrımcılık haklarını ödemek için yeterli değildir.
XXX
Dünyaya pedofiliyi internet üzerinden yayan içeriklerin yüzde 80’inin ‘Batı kaynaklı’ olduğu ortaya çıkması benim için sürpriz olmadı.
İnternet İzleme Vakfı’nın yaptığı araştırma, Hıristiyan dünyasının pedofili bataklığına saplandığını tüm çıplaklığı ile ortaya koydu.
İnternette dolaşan çocuk istismar içeriklerini yayımlayanların yüzde 60’ının Avrupalı ülkelerden, yüzden 20’sinin ise Amerika’dan kaynaklı olduğu tespit edilmiş.
İnternetteki çocuk cinsel taciz içerikleri 20 bin 972 ile Hollanda kaynaklı.
Bu sayı; toplam çocuk istismarı içeriğinin yüzde 37’sini oluşturuyor.
Yani internetteki çocuk taciz içeriklerinin üçte birinden fazlası tek başına Hollanda’ya ait.
Eşcinsellerin evliliğini yasalaştırarak bu alanda başka bir öncülüğü de bulunan Hollanda’yı 12 bin 492 ile ABD ve 8 bin 803 siteyle Kanada takip ediyor.
Fransa listede 6 bin 099 ile dördüncü, Rusya ise 4 bin 176 ile beşinci sırada.
Geçmişte çocuk cinsel içeriği kapsayan internet adreslerinin büyük bölümü ABD’de yer alırken, Avrupa; 2016’da Amerika ve Kanada’yı geçerek ilk sıraya yerleşmiş.
Çocuk istismarı içeren linkler 2015’ten 2016’ya Kuzey Amerika’da yüzde 20 oranında azalırken Avrupa’da yüzde 19 oranında artmış.
Bu utanç verici oranlar sayıları on bini aşan göçmen çocukların Avrupa’da niçin/nasıl kayıp oldukları konusunda ipucu veriyor.
Bu bebeler herhalde hayır kurumlarında korunma altına alınmadılar...
Böylesine sapkın bir yapıdan; pedofilik malzeme olmayan Aylan bebekleri yaşatmak için çaba göstermelerini beklemenin ne kadar anlamsız olduğu bundan daha iyi anlatılamazdı.
XXX
Balfour deklarasyonunun 100. yıldönümünün anıldığı Knesset oturumunda konuşan İsrail’in katil Başbakanı Benjamin Netanyahu “Bölgedeki ılımlı güçlerle daha yakın ilişkiler kurmaktayız. Mısır ve Ürdün ile barışık olduğumuz gibi ılımlı diğer Arap ülkeleri ile de barışı sağlamaya çalışıyoruz” diyerek Filistinlilerden de aynı davranışı beklediklerini belirtmiş. Suudi Arabistan’da Haziran ayında Veliaht Prens olarak atanan Muhammed bin Selman, geçtiğimiz ay reformist politikalarına devam edeceğinin sinyallerini vererek ''Eskiden olduğumuz gibi, ılımlı İslam’a döneceğiz aşırıcılığı sonlandıracağız'' ifadelerini kullanmıştı.
Netanyahu’nun son açıklamalarının Selman’ın ılımlı İslam açıklamasından sonra gelmesi ve Trump’un bu politikaları isabetli bularak övgüyle bahsetmesi, Riyad ziyaretindeki kılıç danslarının boşa yapılmadığını göstermektedir.
“Ilımlı islam, dinler arası diyalog ve hoşgörü” masallarının ardında nasıl bir ihanetin gizlenmeye çalışıldığını biz 15 Temmuz’da acı bir şekilde gördük.
Aynı filmi bu kez Arabistan özelinde tekrar izliyoruz.
ABD’nin alkışını almak için İslam’ın temel değerlerinin nasıl ayaklar altına alındığını, nasıl kardeş kanı döküldüğünü üzülerek görüyoruz.
Bizde millet izin vermedi başaramadılar.
Ama Arabistan’da işgale vermeyecek bir millet olup olmadığını bilmiyoruz.
Kabe’nin meşhur İmamı Sudeysi’nin bile ABD ile Arabistan’ın işbirliği için şükrettiğini duyduktan sonra “ılımlı islamdan” kastedilenin ABD ve İsrail’in uygun gördüğü bir din olduğunu ve bu gidişin sonunun hayır olmadığını söylemek kahinlik olmasa gerek.
Hür ve bağımsız bir ülkede inancımızı dilediğimiz gibi yaşayabildiğimiz için ne kadar şükretsek azdır...