Rabbimizin “ol” emriyle başlamıştır evren, zaman ve hayat. İnsan, Cenab-ı Hakk’ın yeryüzündeki halifesi ve en güzel surette yattığı varlıktır. Doğumla gözlerini açtığımız bu dünyada, Rabbimiz bizlere sayamayacağımız kadar nimetler bahşetmiştir. Bu nimetler içerisinde zaman ve ömür, kıymetini az bildiğimiz, iyi değerlendiremediğimiz, bununla birlikte telafisi de mümkün olmayandır.
Yüce Rabbimiz, “1-2. And olsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. 3-Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka. (Onlar ziyanda değillerdir)” (Asr, 103/1-2-3) buyurmuştur. Rabbimiz, Leyl suresinde geceye, Duha suresinde kuşluk vaktine, Fecr suresinde sabaha yemin ediyor. Yemin ile dikkat çekilmekte, önemine vurgu yapılmaktadır.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) “Beş şey gelmeden önce beş şeyi ganîmet bil: İhtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayâtını!” (Buhârî, Rikak, 3; Tirmizî, Zühd, 25) buyurmuştu.
Kerim Kitabımız’da Rabbimiz, insanın dünya hayatındaki gayesini açıklarken şöyle buyurmuştur: “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk, 67/2) Ayet-i kerime bize, bir imtihan dünyasında olduğumuzu hatırlatıyor. İmtihanda zamanla yarış vardır. Her imtihanın bir süresi vardır. Dünyadaki imtihanımız doğumla başlar, ölümle sona erer. Yaşadığımız bu hayat, bu ömür bizlere verilen bir emanettir. Ne kadar yaşadığımızdan daha çok, nasıl yaşadığımız önemlidir. Resul-i Ekrem (s.a.s.) kıyamet günü hepimize sorulacak beş soru hususunda bizleri uyarmıştır: “İnsanoğlu kıyamet günü beş şeyden; ömrünü nerede ve nasıl geçirdiğinden, gençliğini nerede ve nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazanıp, nereye harcadığından, öğrendiği bilgileri yaşayıp yaşamadığından hesaba çekilmedikçe hiçbir tarafa hareket etmeyecektir.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyame, 1) Bu hadis bize, gençlik yıllarının iyi değerlendirilmesi, ömrün zayi edilmemesi, mal kazanma ve harcama yolunda yanlış yol ve üsluba girilmemesi, ilmin faydalı ve yaşanılması gerektiğini hatırlatıyor.
Anlıyoruz ki; ömür ve zaman bizlerin en büyük sermayesidir. Bu nimetlerin yaratılış gayesine uygun kullanılması, bir emanet şuuruyla gözetilmesi gerekmektedir. Ömrümüz, kum tanelerinin avucumuzdan kaydığı gibi akıp gitmektedir. Zaman hep aynı zaman olmakla birlikte, gençlik yılları çok hızlı geçmekte, ömrün son yıllarında ise kişinin gücü zayıflamakta, yapılmak istenenler yapılamamaktadır. Müslüman erteleyen ve keşke diyen olmamalıdır. Hayatının her anını, bir gün mutlaka hesabını vereceği bilinciyle yaşamalıdır.
Resulallah (s.a.s.) Efendimiz, zamanı kullanma konusunda da bizim rehberimizdir ve bizi uyarmıştır. “İnsanların çoğunun gafil olduğu iki nimet vardır: Sağlık ve boş zaman.” (Buharî, Rikâk,1) Müminler için en güzel model, üseve-i hasene olan Resul-i Ekrem (s.a.s.) işlerini taksim eder, sabah namazından sonra uyumaz, ashabıyla sohbet eder, günlük işleriyle alış-verişiyle ilgilenir, ashab-ı suffeye ders verir, devlet işleriyle meşgul olur, gelen heyetleri kabul eder, namaz vakitlerinde imamet görevini ifa eder, ikindi namazından sonrada hanımlarını tek tek ziyaret eder ve onlarla konuşurdu. Tüm işlerini bir disiplin içerisinde yapardı. Bu arada Rabbine olan kulluk görevini de asla ihmal etmezdi. O’nun hayatında zamanı boşa geçirmek veya öldürmek yoktu.
Bugün bizler, televizyon karşısında, akıllı telefonlarla, sosyal medyada dünyamıza ve ahiretimize hiçbir faydası olmayan işlerle, en değerli sermayemizi, ömrümüzü boşa geçiriyoruz. Müminleri anlatırken Yüce Rabbimiz, “Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.” (Müminun, 23/3) Hâlbuki ömür ve zaman bize emanet. Onun hesabını biz vereceğiz. Nasıl zayi ederiz vaktimizi? Nasıl boşa geçiririz ömrümüzü, gençliğimizi? Nasıl meşgul oluruz faydasız ve boş amellerle? O halde hesaba çekilmeden önce kendimizi hesaba çekmeli, yarın (ahiret) için ne hazırladığımıza dönüp bakmalı, keşke dememek, pişman olmamak için yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Sorumluluklarımız hatırlamalıyız. Yazımı şu güzel mısralarla bitiriyorum:
Nehirler aktı geçti.
Kurudu vakti geçti.
Nice cihan nice sultan,
Tahtı bıraktı geçti.
Bu dünya penceredir.
Her gelen baktı geçti.