Bir gün Ubeyd b. Umeyr (r.a.), Hz. Aişe ra. annemize: “Anneciğim! Resûl-i Ekrem'de gördüğün en hayret verici davranışı bize anlatır mısın?” der. Hz. Aişe bir müddet sustuktan sonra şöyle cevap verir: “Bir gece bana,'Ey Aişe! İzin verirsen kalkıp bu gece Rabbime ibadet edeyim.' dedi. Ben de 'Vallahi, ben sana yakın olmayı da seni sevindirecek şeyi de severim' dedim. Kalkıp abdest aldı. Sonra namaza başladı. Namazda ağladı ve gözyaşları göğsüne, sakalına ve secde ettiği yere damladı. Daha sonra Bilâl-i Habeşî (r.a.) sabah ezanını okumaya geldi. Allah Resûlü'nün (s.a.s.) ağladığını görünce, 'Yâ Resûlallah! Yüce Allah geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği hâlde niçin ağlıyorsun?' dedi. Allah Resûlü (s.a.s.) ona şu cevabı verdi: 'Ben Allah'a şükreden bir kul olmayayım mı?' (İbn Hıbbân, Sahih, II, 386)
İman, akıl, sağlık, evlat, mülk, toprak, hava, güneş, su sahip olduğumuz ve faydalandığımız her şey Rabbimizin bize ihsan ettiği nimetlerdendir. İnsan, bu nimetleri saymak istese sayamaz. Bunun mümkün olamayacağını Yüce Rabbimiz şöyle beyan etmiştir: “O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.” (İbrahim, 14/34)
Şükür, yapılan iyiliği dile getirmek, sahibini övmek; nimeti vereni bilip, iyiliğin kadrini bilmektir. Şükür, Allah’ın kullarına verdiği nimetlerin etkisinin kulların dilinde övgü olarak, kalbinde sevgi olarak, organlarında da itaat etme olarak ortaya çıkmasıdır. Rabbimizin nimetlerini yerinde kullanmak, israf etmemek de şükürdür. Bedeni, ömrü, gençliği, serveti zayi etmemek, verilen her bir nimeti emanet görüp, yaratılış gayesine uygun kullanmak da şükürdür.
Nimetler çeşit çeşit olduğu gibi şükür de çeşit çeşittir. Şükür üç şekilde gerçekleştirilmektedir:
a) Dil ile şükür: Dilin, nimet sahibini övmesi, “Elhamdülillah” demesi, Allah’ın nimet sahibi olduğunu bilmesi, buna iman etmesidir. Kişinin doğru sözlü olması, Kur'an’ı okuması ve Allah’ı çokça zikretmesi ve buna benzer dil ile ilgili kulluk görevlerini yapması dil ile şükürdür. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) “Bir kimse yemek yer de, ‘Beni yediren, kuvvet ve kudretim olmadığı halde bana rızık veren Allah’a hamd olsun’ derse, geçmiş (küçük) günahları bağışlanır.” (Tirmizi, Deavat, 56)
b) Kalp ile şükür: İmanı kalbe yerleştirdikten sonra nimet sahibinin Allah olduğunu kalp ile tasdik etmek ve kalbi onun sevgisiyle doldurmaktır.
c) Fiil (aksiyon-eylem) ile şükür: Vücudun tüm organlarıyla nimet verene itaat etmek ve O’nun bütün emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır. Kısaca İslâm’ın emir ve yasaklarını her bakımdan yaşamaya çalışmaktır. Namaz, oruç bedenin şükrüdür. Zekât malın şükrüdür. İbadetleri yapan, Allah’a şükretmiş olur. Her nimetin şükrü kendi cinsiyledir. Misal, âlimin şükrü; bildiğini anlatması, insanları aydınlatmasıdır. Zenginin şükrü malından zekât, sadaka vermesi, hayır hasenat yapmasıdır.
Bir gün Allah Resulü (s.a.s.) Muaz b. Cebel’in elinden tutmuş ve her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumasını tavsiye etmiştir: “Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik.- Allah’ım seni zikretmek, sana şükretmek ve güzel ibadet etmek için bana yardım eyle-” (Ebû Davud, Vitir 26)
“İnsanlara teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmiş olmaz” (Ebu Davud, Edeb 11; Tirmizi, Birr, 35) buyuran Allah Resulü (s.a.s.) insanlar arası ilişkilerde teşekkürün önemine dikkat çekmiştir. İnsanlar birbirine teşekkür ettiklerinde Allah’a şükretmiş olmaktadırlar.
Kerim kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şükredenler övülmekte, şükredenlerin az olduğu, iman edip şükredenlere azap edilmeyeceği, şeytanın şükredenleri engellemeye çalıştığı bildirilmektedir. Cenab-ı Hak şükredenlere nimetlerini artıracağı hususunda şöyle buyurmaktadır: “Hani Rabbiniz şöyle duyurmuştu: And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim, 14/7) Şükür nimetin bereketlenmesine sebeptir.
Allah-u Teâlâ’ya layıkıyla şükreden kul, O’nun rızasını kazanır. Sahip olduğu her şeyin Cenab-ı Haktan olduğunu bilir ve imtihanın sırrına vakıf olur. Hırs ve hased etmez, kibre kapılmaz, taksim edilen rızka razı olur. Dünyalık olarak kendinden aşağısına, ahiret yönüyle yukarısına bakar. İmanı, samimi amelleri, şükür bilinci bela ve musibetler karşısında onu ümitsizliğe düşürmez, stresten ve sıkıntıdan korur. Allah’ın kullarına merhamet ve şefkatle muamelede bulunur. Darlıkta şikayet, genişlikte israf etmez. Nimetlerin sahibine şükrü eda etmeye çalışır. Bilir ki ne kadar da şükretse şükrünü tam manasıyla yapamaz.
Cenab-ı Hak, bizleri gerçek manada şükredenlerden eylesin.