Dar, Arapça’da yer, mekan, ev anlamlarına gelmektedir. Hadis, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözlerini, fiillerini ve onaylarını (tasviplerini) içime alan bir kavramdır. Darü’l-hadis, hadis öğrenimi için kurulan medrese, hadis okutulan yer demektir. Dar’ül-hadis yerine “dârü’s-sünne”, “dârü’s-sünneti’n-nebeviyye” veya “dârü’s-sünneti’l-Muhammediyye” de denilmiştir. (Nebi Bozkurt, Darü’l-Hadis, DİA, İstanbul, 1993, VIII, 527) Hz. Peygamber’in (s.a.s.) İslam’ı anlatma ve tebliğ hareketi Mekke’de Daru’l-Erkam’da başlamış, Medine’de Mescid-i Nebevi’de devam etmişti. “Size iki şeyi bırakıyorum. Sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız. Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünneti.” (Muvatta, Kader, 3) hadis-i şeriften alınan ilhamla, hadis öğrenimi zaman içerisinde kurumsallaşmış, müesseseleşmiştir. Bugün İran sınırlarında Horasan eyaletinde Nişabur’da, medreselerin kurumsallaşmasından önce IV. asırda fakih ve muhaddis İmam-ı Sıbgî (ö. 342/954) tarafından, hadis ilimlerinin tahsil edildiği dârüssünne kurulur. (Nebi Bozkurt, Medrese, DİA, İstanbul, 2003, XXVIII, 324)
Büveyhiler ve Fatımiler’in topraklarına üzerine kurulan Selçuklular ve Eyyubiler, yayılan ehli sünnet aleyhi fikir ve akımlarla mücadele etmek için medreseler kurmuşlardır. Kadrosu, müfredatı, vakfı ile tam teşekküllü ilk medrese 459/1067 tarihinde Büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk tarafından Bağdat’ta Nizamiye Medresesi ismiyle kurulmuştur. Bu medreseler vasıflı devlet personeli, kültürlü devlet adamı, (vali, kadı vb.) din adamı (müftü, muallim, vaiz vb.) yetiştirmeyi hedeflemiştir.(Ali Yardım, Ekrem Hakkı Ayverdi Hatıra Kitabı -Temel Kültür Müesseselelerimizden Darulhadisler-, İstanbul, 1995, 60)
Bilinen ilk Darü’l-Hadis, Şam’da Sultan Nureddin Mahmut Zengi (569/1173) tarafından “Nuriye” adıyla yaptırılmıştır. İlk müdürü meşhur tarihçi ve hadisçi İbn Asakir’dir. (İsmail Lütfi Çakan, Ana Hatlarıyla Hadis, İstanbul, 1983, 178) Anadolu’nun ilk darü’l-hadisi ise, Şam Nuriye Darü’l-Hadisi’nden yaklaşık 70 yıl sonra 640/1242 yılında Çankırı’da Atabey Cemaleddin Ferruh tarafından yaptırılmıştı. Günümüzde Taşmescid diye anılan bu müessese, Anadolu Selçuklu döneminin en eski daru’l-hadis müessesesidir. Osmanlı dönemi kaynaklarında Cemâleddin Medresesi veya Çankırı Medresesi adıyla kaydedilmiştir. (Ali Yardım, Daru’l-Hadis -Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda Daru’l-hadis-, İstanbul, 1993, VIII, 531-532)
Daru’l-Hadis, Anadolu Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biridir. Altı türbe, üstü darülhadis olarak yapılan binanın, mukarnas süslü kuzey kapısının üzerinde dört satır halinde mermer zemine kabartma olarak sülüs hatla yazılmış bulunan kitabesinde:
“Bu dârulhadisin ve makberenin yapılmasını Latîf olan Allah’ın rahmetine muhtaç olan Atabey Abdullah oğlu Ferruh 640 yılında Sultan adına emretti.”
Çankırı’da Selçuklu döneminden ayakta kalmış tek eser olan Daru’l-Hadis, orijinal kitabesi ile günümüze gelen Anadolu’nun en eski darü’l-hadisidir. Bu yönüyle kıymetli bir eser ve Çankırı için bir şeref abidesidir. Ne yazık ki bu eser hatalı bir tanıtımla Çankırı Darü’ş-şifası veya Mevlevihane olarak isimlendirilmektedir.
Çankırı Darü’l-Hadisi, Anadolu Selçuklu Devletinin Moğollara yenildiği Kösedağ Savaşı’ndan (1243) önce; 1240 yılında gayri Sünnî fikirlerden hareketle kendisinin Mehdi hatta Peygamber olduğunu iddia eden Baba İlyas ayaklanması (Babai isyanı) sonrası 1242 yılında yapılması anlamlıdır. Çankırı Darü’l-Hadisi, yüz yıllardır Kur’an ve sünnetin doğru anlaşılmasına, insanların bu hususta bilinçlenmesine, halkın birlik ve beraberliğinin sağlanmasına katkı sağlamıştır. Darü’l-Hadis’in aslî hüviyetine kavuşması düşüncesiyle 2008 yılında Çankırı İl Müftülüğü olarak başlatılan Sahihi Buharî dersleri, 15 Kasım 2017 Çarşamba günü Ahmet Yesevî Camii'nde yapılan Buharî Hatmi Programı son buldu. Bugün, ecdad yadigârı Darü’l-Hadis’te yenileme çalışmaları yapılmakta, Mevlevihane ilavesi ve çevre düzenlemesi bittikten sonra hem ilmî hem de tarihî anlamına yakışır konumuna tekrar kavuşması ümit edilmektedir.